Cheng Ho'nun Liderlik Sırları



Bir süredir Güney Çin Denizi’nde süren ve bugünlerde Doğu Çin Denizi’ne de sıçrayan ve çevre ülkeleri neredeyse boğaz boğaza getiren “adalar krizi” nüksettiğinde aklıma bir barış amirali geldi. Bu vesile ile yüzyıllar öncesinde aynı okyanusun kıyılarını sarmaladığı Nanjing’den yola çıkan ve kimilerine göre Doğu Afrika’ya, kimilerine göre daha da ötesine geçtiği varsayılan Cheng Ho’yu gündeme almanın yerinde olacağına kuşku yok.
“Cheng Ho, kimdir, nasıl amiral olmuştur, yedi  büyük deniz seferini nasıl gerçekleştirmiştir, nelere tanık olmuş, görevi sırasında imparatorluk için nasıl bir işlev görmüştür” gibi pek çok soruya yanıt verebiliriz elbette. Ancak bu genişlikte bir metinle karşınıza çıkmam mümkün olmadığına göre, şimdilik şahsımın Cheng Ho’yu keşfi sürecini ele alan bir haberi dikkatlere sunmak istiyorum. Bu vesileyle, kimi okuyucularla bugün Doğu Asya’da vuku bulan gelişmeleri farklı bir bağlamda ele alacak ipuçlarını paylaşmayı arzu ediyorum.
Önce Cheng Ho’yla serüvenimin nasıl başladığına değineyim ki, metin canlı bir bağlama otursun. Aslında Sumatra Adası’nda başlayan, İstanbul’da devam eden ve nihayetinde Singapur’daki Cheng Ho kurumuyla yazışma, Singapur Ulusal Üniversitesi’nde konuyla ilgili birkaç akademisyenle ayak üstü sohbet, Malaka’daki kapsamlı Cheng Ho müzesi ziyareti ve bu amiral adına düzenlenen konferansa kadar süren bu tanışma ve kaynaşma sürecim bile başlı başına bir hikâyeye konu olacak desem yeridir.


Cheng Ho bir Uygur Türkü
2004 yılı Aralık ayı sonlarında Açe’yi vuran deprem ve tsunami akabinde Endonezya’nın Açe Eyaleti’ne gitmem gündeme gelmiş ve hasbelkader bu topraklara yolum düşmüştü. Açe’yi diğer eyaletlere bağlayan karayoluyla ulaşımının yegane seçeneği Medan şehri (ki Sumatra Adası’nın en büyük, Endonezya’nın üçüncü büyük şehri olma ünvanına sahiptir), Kuzey Sumatra Üniversitesi kütüphanesine yapacağım bir ziyaret vesiyesiyle o günlerde gündemime girmişti. O günlerde, söz konusu bu üniversitede öğretim görevlisi olan bir mimar hanımın davetiyle Sumatra Kültür Varlıkları Koruma Vakfı’na (Sumatra Heritage Trust) yaptığım ziyarette karşılaştım Cheng Ho ile. Adı sanı yüzyıllar ötesine uzanan ve dünya denizcilik tarihinde görkemli bir yeri olan bu amirali tanımak, biraz da onun bulunduğu coğrafyaya çapa atmakla ilintili olsa gerek.
Tek katlı, geniş bahçeli vakfın idarecilerinden Soehardi Hartono adında Çin asıllı Endonezyalı genç yönetici, sohbetimizin ilerleyen safhasında masanın üzerine kocaman bir broşür açarak, 2005 yılının Temmuz ayında, yani ziyaretimden sadece birkaç ay önce, Medan’da açılan bir sergiden bahsetmeye başladı. Broşürde gördüğüm, Orta Asya Türklerine benzeyen, orta yaşlarda, hafif çekik gözlü bir erkeğin portresiydi. Portrenin bazı bölümlerinin kazınmış olması bana, İstanbul’daki Bizans kiliselerinin duvarlarında ve tavanlarında, zamanında üstü sıvayla örtülmüş, ancak yakın geçmişte üzerleri kazınması dolayısıyla ortaya çıkan azizlerin/azizelerin görüntüsünü hatırlatmıştı kaçınılmaz olarak.
Herhalde Hartono dostumuzun, Cheng Ho’yu bana tanıtma arzusunun ardında, Ho’nun Uygur Türkü olmasının bir payı olsa gerek. Hartono’nun verdiği  birkaç broşürü koltuğumun altına koyup vakıftan çıktığımda, Cheng Ho’nun beni uzunca süre meşgul edeceğini belki de hiç düşünmemiştim. İşte o günden sonra, izini sürmeye çalıştığım Cheng Ho’yu bugüne kadar takip ediyorum.



İstanbul’da Cheng Ho ile dolu günler
İstanbul’a döndüğümde Açe’yle ilgili hikâyelerimin en azından ilk bölümünü sonlandırmakla meşgul olurken, bir yandan da görüştüğüm kişilere Cheng Ho hakkında bilgi sahibi olup olmadıklarını soruyor ve böylece bazı bilgilere ulaşmayı arzu ediyordum. Başlangıçta sadece Cheng Ho ile ilgili şahsi bilgilere ulaşmayı arzu ettiysem de, bu amiralin ailesi, yaşadığı dönem, içinde bulunduğu hanedanlığın öncesi ve sonrası da yavaş yavaş ilgi alanıma girmeye başladı. Bu bağlamda ilk bilgileri o dönem IRCICA’da çalışan Ali Çaksu Bey’den aldım.
Aynı zamanda, Hartono’nun tavsiyesini hatırlayarak National Geographic’nin ilgili sayısını edindim. Cheng Ho ile ilgili bilgilerin ilk nüveleri oluşmaya ve böylece tabiri caizse, Medan’da ortaya çıkan ipekböceği kozasını örmeye başlamıştı. Bu arada Ali Bey’in göndermiş olduğu metni çevirmiş, bir yerlerde yayınlatabilir miyim diye düşünmüştüm. Turan Kışlakçı’yı arayıp konuyla ilgili bilgi verdim. Turan Bey, bu konuda kendisinin bir yazı yazdığını, ancak benim çalışmamı da değerlendirebileceğini söylemişti. Biraz hayal kırıklığı yaşamadım değil. Önemli değildi, Cheng Ho’nun hikâyesinin beni götüreceği yere gitmekten vazgeçecek değildim.
Aldığım bir tüyo üzerine Mimar Sinan Üniversitesi Tarih Bölümü’nde Prof. Dr. Gülçin ÇandarlıoğluHanımefendiyle tanışma fırsatım oldu. Fındıklı’da bir hana taşınmış olan MSGSÜ Tarih Bölümü’nü ziyaretimde, yorgun ve yaşını başını almış bir hanımefendi olan Gülçin Hanım, dersten çıkar çıkmaz odasına davet etti. Hocaya Ming Hanedanlığı ve Cheng Ho hakkında kısa, fakat önemli bir sunum yaptıktan sonra, hoca “Çin hanedanlıklarının ilk dönemleri üzerindeki çalışmalarımız nedeniyle biz daha Ming dönemine gelemedik” dedi.
Bir an için umutsuzluğa kapıldığımı hatırlıyorum. Cheng Ho ile ilgili hikâyenin peşinden gitmeyi öylesine arzu ediyordum ki, hocanın yorgun olmasına rağmen, Ali Bey’in bana ulaştırdığı ve çevirdiğim üç sayfalık metni de masasının üzerine koyarak ne kadar ısrarcı olduğumu kendisine göstermek istercesine bu konuda başvuracağım kimse olup olmadığını sordum. Ümidimin yeşermesine vesile olacak şekilde hoca birden, “Dur, şu bizim Deniz’i bir arayalım” dedi. Uygur Türkleri’nden olan Tilla Deniz Baykuzu Hanım Tarih Bölümü’nde öğretim üyesiydi. Şansım yaver gidiyordu. Telefonla konuşmasının ardından Gülçin Hanım, “Yoldaymış, buraya geliyor” dedi.
Yarım saat sonra, odaya giren Deniz Hanım, Cheng Ho ile serüvenimde farklı bir mecranın habercisi olacaktı. Yarım saati aşkın bir süre görüştüğüm Deniz Hanım beni sevindirecek güzel haberler vermişti. Ayrıca, Ankara Üniversitesi DTCF’den bir iki hocanın ismini paylaşmış, kendisinin de bu konuda Çin kaynaklarından ulaşabildiklerinden az çok bilgi edinmeye çalışacağını söylemişti. Tarih Bölümü’nden ayrılırken, Medan’da başlayan serüvenim, zihnimin derinliklerinden gelen derin uyarılarla gözümün önünden geçmeye başladı.
Bir süre sonra Deniz Hanım’ın ulaştırdığı kıymetli bilgilere kütüphanede yaptığım taramalardan edindiklerimi de eklediğimde, elimde Cheng Ho ve seferleri çerçevesini konu alan bir metin çıktı. İlginçtir, Sumatra’da başlayan Cheng Ho serüveninde ilk metni gene bu coğrafyada yayınlatma imkânı oldu. Ortaya çıkan metnin kısa bir özeti 2007 yılında, Açe’de Tarihi Varlıkları Koruma Müdürlüğü dergisinde yayınlandı (“Cheng Ho (1371-1433)”, Buletin Haba, Balai Pelestarian Sejarah dan Nilai Tradisional, No. 44, Banda Aceh, 2007,  pgs. 43-46.) Güneydoğu Asya tarihi içindeki ‘gezintilerim’ sırasında bu metne zaman zaman dönüyor ve yeni kaynaklar vesilesiyle eklemelere devam ediyorum.


Cheng Ho üzerine sergiler ve konferanslar ard arda yapılıyor ama…
Bir savaş sırasında genç yaşında alesinden koparılan, harem ağası olarak sarayda yetiştirilen ve akabinde amiral olan ve Çin Ming Hanedanlığı’nın (1368-1644) üçüncü imparatoru Yung-lo (1403-1424) zamanında yedi büyük deniz seferini yöneten Cheng Ho’nun icraatları dikkate alındığında, onun, denizlere yelken açan bir savaşçı değil, döneminin Çin yönetiminin gücünü bölge ve küresel aktörlere kabul ettirme amacını taşıyan, bu anlamda barışçıl ilişkileri pekiştiren bir “barış elçisi” rolü oynadığı anlaşılıyor.
Bu deniz seferleri, döneminin koşulları dikkate alındığında Çin’deki denizcilik teknolojisi hakkında ipuçları vermenin yanı sıra, bu seferler bağlamında ve sonrasında Çin İmparatorluğu’nun kurmuş olduğu uluslararası ilişkiler bugüne ışık tutacak mahiyettedir. Ancak burada dikkati çeken husus, o dönem Çin yönetiminin duruşu, bölgeyi ve dünyayı algılama tarzı bugünkünden oldukça farklı. Öte yandan, zihinsel yapısı Batılı argümanlara göre işleyen ve dünyayı Batılı bakış açısı ile anlama uğraşı veren bizlerin, bu seferleri pratiğe geçiren Doğu perspektifini anlama çabası içinde olmamamız da bir diğer husus.
2006 yılı Haziran-Eylül ayları arasında Singapur’da gerçekleştirilen üç aylık Cheng Ho sergisi, 2010’da Malezya’nın Malaka şehrinde Cheng Ho konferansı, konunun uluslararası camiada ne denli önemli olduğunu ortaya koyan somut gelişmelerden sadece birkaçı. Bu sergilere ve bilimsel toplantılara Türkiye’den de katılımcıların ve gözlemcilerin olmasını arzu ederdik.
Dünyanın farklı ülkelerinde Cheng Ho adına derneklerin ve araştırma enstitülerinin faaliyet gösterdiği bir dönemde, bir yandan Orta Asya kökenleri diğer yandan Müslüman kimliği ile Türklerin gündeminde yer alması gereken önemli bir tarihî şahsiyetle ilgili çalışmaların ve araştırmaların en kısa sürede başlatılmasını arzu ediyoruz. Bu çabanın, sadece tarihî perspektifi değil, bölgede bugün olup biteni de anlamaya ve algılamaya katkısı olacağına hiç şüphe yok.

Yazan: Mehmet Özay

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder