Sezar'ın Liderlik Sırları



Jül Sezar (M.Ö. 100?-44), tarihin yazdığı en ünlü Romalı kuşkusuz. Halk tarafından ‘Mağlup Edilmez Sezar’ diye anılan bu lider; bir devlet adamı, general, kanun koyucu, hatip, tarihçi ve matematikçi olarak bilinir. Süsüne ve giyimine düşkün olan, saçları döküldüğünden kel bölümlerini gizlemek için başında defne dalından bir çelenkle gezen, soylulara karşı halkın tarafında saf tutan bu yenilmez savaşçı, tarihin kendisine biçtiği ‘diktatör’ sanının hakkını vermiş olabilir mi gerçekten? Yoksa 21 asır önceki diktatörler bu yüzyılınkilerden farklı telden mi çalıyorlardı? Ya da kenara çekilerek, kanun adamı ve hakkaniyet yanlısı olarak nam salmış Sezar’ın hakkını Sezar’a mı vermeli? 
Jül Sezar, Yunan-Roma dünyasının tarihini tersine çevrilemez şekilde değiştirmiş, cesareti ve askeri dehasıyla Roma’yı bir imparatorluk haline getirmiş. Bu efsanevi Romalı hakkında pek çok şey yazılıp çizilmiş olsa da bildiklerimizin doğruluğu su götürür. Kendisine soyluların düşman, halkın dost kesilişini ve aradan geçen 2000’den fazla yılı göz önüne alınca, Sezar’a dair söylentilerin birbirini tutmayışına hak vermeden geçemiyor insan.

Geldim, Gördüm, Yendim
Sezar, soylu bir aileden gelmesine karşın halkın yanında yer alırmış. İradesi, kanun hükmündeki Sezar’ın, tek sözüyle harekete geçen bir orduya sahip olduğu o günlerine ulaşması kolay olmamış. Zekası, cesareti ve askeri alandaki hüneriyle Roma’yı cumhuriyetten bir imparatorluğa dönüştüren Sezar, herhangi bir saldırının planlanması, düzenlenmesi ve yönetilmesinde önüne geçilmez bir enerji ve tutkuyla hareket edermiş. Lüks bir hayata alışkın olan bu liderin yeri geldiğinde kendisini çetin savaş koşullarının ortasına atmasını askerleri şaşkınlıkla karşılıyorlar, ona büyük bir hayranlıkla bağlılık duyuyorlarmış. Halkı temsil eden Marius ile soyluları temsil eden Sulla arasındaki iç savaşta Marius’un yanında yer alan Sezar’ın hayatı Marius’un yenilmesiyle tehlikeye girmiş. Sulla’nın kendisini bağışlamasıyla hayata hızlı bir dönüş yapmış Sezar ve o hızla askeri bir görev nedeniyle Anadolu’da almış soluğu. Ünlü “Geldim, gördüm, yendim”(Veni, vidi, vici!) sözünü de Anadolu topraklarındaki bir savaştan dönerken söylediği bilinir.



Sağ Elle Tokalaşma Kanunu
Sezar, halkın iyi savaşması yanında, iyi yönetilmesi gerektiğini öne sürerek pek çok kanun çıkarmış. Soyluların önderi General Pompeius askeri görevle Roma’dan ayrılınca, Sezar da halkın desteğini kazanmak üzere faaliyetlere girişmiş. Sivil savaş sonrasında halka ve askerlere altın dağıtıyor, ardından ziyafet çekiyor, gladyatör oyunları ve sirkler gibi halkı eğlendirecek gösteriler sonrasında kanunları uygulamaya koyuyormuş. Soylulara sağlanan pek çok hakkın avam kesime de tanınmasını sağlayan kanunlarıyla soylular arasında pek çok düşman edinmiş. Halkın adil ve güvenilir yaşam koşullarına kavuşması için zorbalık ve şantajı yasaklayan bir kanun çıkarmış. 
Sağ elle tokalaşmak Sezar’dan önce bir adetten ibaretken, Sezar bunu bir kanun haline getirmiş. Silah sağ elde taşındığı için bu elle tokalaşmak, kişinin elinde silah bulunmadığının ve dostça bir yaklaşım içinde olduğunun, karşıdakine zarar vermek istemediğinin işaretiymiş. Ancak solak olan Sezar, düşmanları karşısında bunu bir avantaja çevirmek istemiş. Sağ eliyle tokalaşırken sol eliyle de silahını rahatça tutmak gayesiyle sağ elle toklaşmayı kanunlaştırmış. Böylece gizli düşman sağ elini uzatırken, kendisi sol elinde silah bulunduruyor, kendini emniyete alıyormuş.



Elleri İncili Jül Sezar
Sezar, on yıldan daha kısa bir sürede bugünkü Fransa ve Belçika’yla birlikte Hollanda, Almanya ve İsviçre’nin bulunduğu bölgenin büyük bir bölümünü egemenliği altına almış. Bir kanun koyucu olarak boş durmamış ve bu bölgedeki halkların yaşamlarına da yeni kanunlar eşliğinde nizam getirmiş. İ.Ö. 55 ve 54’te İngiltere’yi istila ettiyse de yeterli sayıda askeri olmadığı için adayı fethedememiş. Bir söylentiye göre İngiltere’yi fethetme arzusu, bu adanın kıyılarından çıkarılan incilere duyduğu zaaftan kaynaklanıyormuş. Sahip olduğu incileri eline alır, onları uzun uzun seyredermiş Sezar. Ağırlıklarını kestirmeye çalışarak bir değer biçmeye çalışırmış incilerine. Bu onun için bambaşka bir keyifmiş. Aynı zamanda heykeller, altın kaplar, tahta oymalı çanaklar biriktirme gibi bir adeti de varmış.
Sezar’ın en büyük dertlerinden biri saçlarının dökülmesiymiş. Düşmanlarının sık sık alay konusu olan kellik problemine çare ararken çözümü defne yapraklarından bir taç takmakta bulmuş. Bunun yanında tedbiri elden bırakmıyor, başının arka kısmındaki saçları ön tarafa doğru tarayarak kel bölgeyi kamufle etmeyi beceriyormuş. 
Sezar aynı zamanda epilepsi hastalığından da muzdaripmiş. Kendisine oldukça acı veren sara nöbetlerine yakalanıyor, bu zamanlarda bedensel davranışlarının kontrolünü kaybediyor, ne yaptığını bilmeyecek derecede kendinden geçiyormuş. İlaçların ve tedavi yöntemlerinin olmadığı o çağlarda kuvvetten düşüren böylesi şiddetli bir rahatsızlığın Sezar’ın pek çok başarısının önüne geçtiği söylenir. Ayrıca kimilerinin bu rahatsızlığı tanrıların ve özellikle ‘ay’ın bir cezası olarak görmesi Sezar’ın ıstıraplarına tuz biber ekermiş. Ancak kurnaz lider bu durumu da kendi lehine çevirmenin yolunu bulmuş. Sara nöbetlerini, kendisinin ilahi güçler katında Venüs’le ilişkilendirilişine bağlıyor, bu rahatsızlığı kendisine bahşedilen tanrısal niteliklerin bir işareti gibi gösteriyormuş.

Rehin Düştüğü Korsanlardan Aldığı Acı İntikam
Hitap yeteneğini geliştirmesi gerektiğini düşünen Sezar, bu konuda çalışmak üzere Rodos’a gideceğini duyurmuş. Hocası Cicero ve Marcus Antonius’un da ders aldığı ünlü Yunan retorikçi Apollonius Molon’muş. Ancak yolda Anadolu kıyılarındayken pusuya yatan korsanlar tarafından kaçırılıp rehin alınmış. Geri verilmesi için korsanlar 5.000 altın istemişler. Bunun üzerine Sezar, küstah bir edayla kendisi gibi bir soyluyu 12.000 altından aşağısının kurtarmayacağını ileri sürmüş. 38 gün rehin tutulan Sezar, o süre içinde konuşma metinleri yazarak retorikle ilgili egzersizler yapmış ve bunları korsanlar üzerinde tatbik etmiş. Bu süre zarfında kendisine çok iyi davranılmış; ancak Sezar kurtulduktan sonra geri geleceğini ve korsanları bozguna uğratarak kendilerini çarmıha gereceğini söyleyerek intikam yeminleri etmiş. Salınmasının ardından sözünde durmakta gecikmemiş Sezar. Küçük bir donanma hazırlayarak kendisini rehin alan korsanların izini sürmüş ve intikamı oldukça acı olmuş. Bunlar yanında işkenceden nefret eden Sezar’ın, bunun bir göstergesi olarak korsanlara insaflı davrandığı, dehşetli bir ölüm şekli olan çarmıha germe işlemi yerine onları daha tez elden öldürdüğü söylentileri dolaşır.

Jül Sezar’ın İlginç Uygulamalarından Notlar
Jül Sezar, yöneticiliği boyunca pek çok kanunun altına imza atmış, sıra dışı uygulamalarla adını bugünlere eriştirmeyi başarmış. İşte Sezar’ın tarihe yön veren uygulamalarından bazı örnekler:
Julien takvimini geliştirmek için Mısır’dan bilginler getirtti. Böylece eski Mısırlar tarafından kullanılan Güneş Takvimi, Sezar’ın ismiyle kullanıma geçmiş oldu. Julien takvimi, 1582 yılında Papa XIII. Gregoir tarafından yeniden düzenlenerek bugün kullandığımız Miladi takvim oluşturuldu.  
Yabancı halklara da Roma yurttaşlığı hakkı tanıdı. 
Senatonun üye sayısını artırdı, böylece daha geniş kesimlerin temsil edilmesini amaçlıyordu.
Meclis ve senatonun ne yaptığına dair bilgi edinmek isteyen herkese gönderilmek üzere ‘Acta Diurna’ ismindeki ilk haber gazetesini çıkardı.
Hiçbir savaşı kaybetmedi.  
Savaşlarını ve başından geçenleri not etme alışkanlığı vardı. Galyalılar, Germenler ve Britanyalılar, o zamanki dinler,  ülkeler ve hatta ormanlardaki hayvanların yaşayışlarına ilişkin bugün sahip olduğumuz pek çok bilgi Sezar’ın notlarından edinilmiştir.  
Sezar halk tarafından çok seviliyordu. Kendisine ilahi sıfatlar atfediliyor; ‘İmparator’, ’İnsanlığın babası’, ‘Mağlup edilmez Julien’ gibi isimlerle anılıyordu. Roma tapınaklarından birinde Roma’nın yedi büyük imparatorunun yanına heykeli dikilerek altına ‘Yenilmez Tanrı’ sözcükleri yazılmıştı. 
Doğum günü tatil olarak kutlanırdı. Doğduğu ay, bugün de İngilizce’ de Temmuz anlamına gelen kendi adı Julius-July ismiyle anılır oldu.



Sen de mi Brütüs?
Sezar’ın ölümüne dair şöyle bir hikaye anlatılır: Pers ülkesine sefere çıkmak üzere olan Sezar, adet olduğu üzere kahinlere zafer elde edip edemeyeceğini sormuş. Aldığı yanıt da bu bölgede ancak bir imparatorun galip geleceği, bu unvana sahip olmayan bir kişinin başarıyı unutması gerektiği yönünde olmuş. Bunun üzerine Sezar’ın savaş bitip Pers toprakları elde edilinceye kadar imparator unvanı alması fikri öne sürülmüş. Ancak ülkenin yönetiminin tek bir kişinin elinde olmasını doğru bulmayan soylular, Sezar’ın öldürülmesinin tek kurtuluş olacağını düşünmüşler ve 15 Mart tarihinde Sezar’a bir suikast düzenlemeye karar vermişler. Kahinlerden 15 Mart gününün kendisi için büyük bir felaket olacağı haberini alan Sezar’ı büyük bir tasa tutmuş. Bu gün gelince oldukça yorgun uyanmış Sezar. Rüyasında Sezar’ın öldüğünü gören karısı Calpurnia, gözyaşları içinde kocasına o gün senatoya gitmemesini söylemiş. Senatoya vardığında kalabalığın arasından biri eline bir kağıt tutuşturmuş Sezar’ın ve güvenliği için, yazılanları mutlaka okuması gerektiğini fısıldamış ona. Ancak Sezar okumak için kağıda her uzanışında ona hep bir şeyler engel olmuş ve senatoya son girişinde kağıt elinde okunmadan duruyormuş. Yazılanlardan bihaber Sezar’ı bıçaklama işi, Sezar’ın çok sevdiği arkadaşı Brütüs’e verilmiş. Ölmek üzere olan Sezar’ın son sözü, kendisine haince darbe indiren arkadaşına karşı söylediği “Sen de mi Brütüs?” olmuş.

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder