Sinema ve tiyatro oyuncusu, yönetmen, seslendirme ve fotoğraf sanatçısı, radyocu, sunucu, şovmen, yapımcı… Onlarca film, televizyon ve radyo programı, dizi, fotoğraf çalışması, sergi, tiyatro oyunu… Bunca işi bu kadarcık zamana nasıl sığdırıyor bu adam? Süper bir beyin, doymak bilmeyen bir merak, tutkulu bir sanat aşkı ve fırıl fırıl dönen gözler… Okan Bayülgen’i bu kadar üretken ve başarılı kılan bunlar olsa gerek. Sivri dili, açık sözlülüğü, onu bunu takmaması, kimseye eyvallah etmemesi bazılarının kendisine “kıl olmasına” yol açsa da sevenleri de sevmeyenleri de kabul eder ki, bu adam çok zeki!
Okan Bayülgen Süper Bir Beyne Sahip; Çünkü…
· Hazırlayıp sunduğu televizyon programlarında alışılmışın dışına çıkıyor, her sene yaptığı sıra dışı yeniliklerle izleyiciyi şaşırtıyor.
· Akademi, bilim, müzik, edebiyat, popüler kültür ile medya dünyasından ve çeşitli sanat dallarından çok yönlü konuklarla her konu hakkında konuşabilecek bilgi dağarcığına sahip. Bir doktorla, bir yazarla, bir yönetmenle ya da bir şarkıcıyla izleyicinin ilgisini canlı tutacak şekilde sohbet edebiliyor.
· Programında değişen ve yenilenen ekipler, dekor, orkestra, skeçler ve jeneriklerle her an her şey olabilirmiş izlenimi veriyor ve sürekli sürprizler vaat ediyor.
· Kalıpları yıkıyor, eski köye yeni adet getirmekten çekinmiyor. Kimseye benzemeye çalışmıyor, kendisi gibi…
· Ağzı iyi laf yapıyor. Her durumda söyleyecek bir şeyleri var.
· Konuklarıyla sohbetinin sürükleyiciliğini kaybettiğini hissettiği anda seri cümlelerle ve sivri diliyle izleyicinin ilgisini çekebilecek başka bir konuya zıplayıveriyor.
· Son derece hazırcevap. Katılmadığı bir şey söylediğinizde hemen ağzınızın payını uygun bir dille alıyorsunuz.
· Saygın ve emektar konuklarına saygıda asla kusur etmiyor.
· Kendisiyle barışık, yüksek bir özgüvene sahip. Ne kısa boyunu, ne zayıf vücudu, ne de kepçe kulaklarını dert ediyor.
· Kendi kendisiyle dalga geçebiliyor. Bu da başkalarının onunla dalga geçme heveslerini kursaklarında bırakıyor.
· Programını farklı bölümler, kamera önüne dahil ettiği program ekibi ve yeni yüzlerin arzı endam ettiği skeçlerle renklendiriyor.
· İşine geldiği gibi değil inandığı gibi konuşuyor. “Televizyon seyretmeyin, sokaklara çıkın, hayat televizyonda değil sokaklarda” diyecek kadar bindiği dalı kesme cesaretine sahip.
· Program skeçlerinde görev alacak kişilerin seçiminde çok başarılı. Adeta bir yetenek avcısı gibi davranıyor ve tanınmamış ama yetenekli kişileri seçip “program içi program” yapma fırsatı veriyor.
· Tuttuğunu altın ediyor. Onun yanında yer alıp skeçlerde, orkestrada görünen gençlerin hatta kameramanların bir anda yıldızları parlıyor.
· Kendisi kadar ekibini de ön plana çıkartarak programı renklendiriyor, zenginleştiriyor.
· İzleyici ve sunucu arasındaki yapmacık samimiyete tepki göstererek gerek telefonla bağlanan izleyicilere, gerek de stüdyodaki konuklara karşı laubali bir kibarlık yerine lafını esirgemeyen bir tavır takınıyor.
· Maske takmıyor. Maskeli ve samimiyetsiz yüzleri görmeye alışık olduğumuz televizyondaki en doğal ve en kendine özgü isimlerden biri.
· İzleyicinin karşısına alışılmışın dışında formatlarla çıkıyor, “Bakalım be sefer neler yapmış?” dedirtiyor.
· Aldığı eğitimle ve sahip olduğu genel kültürle başarısının tesadüf olmadığını kanıtlıyor.
· Başarılı öğrencilerin eğitim gördüğü Galatasaray Lisesi’nde okudu. Burada müzik, edebiyat, folklor kulüplerinde görev aldı.
· Çok yönlü bir eğitim geçmişine sahip. Fransa’da Tours Üniversitesi’nde -yarım bıraksa da- hukuk ve ekonomi; Mimar Sinan Üniversitesi Devlet Konservatuarı’nda tiyatro eğitimi aldı.
· 1989-1994 yılları arasında Devlet Tiyatroları’ndaki en genç yönetmen olarak çeşitli oyunlar yönetti, bazı oyunlarda oynadı. “Türkiye’nin en genç tiyatro yönetmeni” unvanına sahip.
· Sanatçı kişiliğinin etkisiyle sinema ve tiyatro dışında fotoğrafçılığa da özel bir ilgisi var. Bu alana, profesyonelleşmek ve kendisini geliştirmek için lise sonrası Fransa’ya eğitim almaya gidecek derecede tutkun.
· Fotoğraf sanatında dijital değil, analog yöntemi savunuyor. Dijitalin yapay ve geçici olduğunu fakat analog çekimin her zaman temelde sanatsal detay özeni açısından yüksekliğinin de önemi dahil; daha kalıcı, daha değerli ve kesinlikle daha gerçek olduğunu belirtiyor.
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder