Yaser Arafat'ın Liderlik Sırları

1929 yılında doğdu. Eski bir Osmanlı zabiti olan Abdülrahman Bey, Kudüs’te dünyaya gelen oğluna, Muhammed adını verdi.

Çoban, tüccar, Pakistanlı işadamı, hatta yaşlı bir kadın kılığında İsrail topraklarına baskınlar düzenlerken, Muhammed'in kod adı, "Ebu Ammar"dı. 1994'te, Nobel Barış Ödülü'nü alırken ise, herkes onu, Filistin lideri Yaser Arafat olarak tanıyordu.

Dünyanın en çalkantılı bölgesinde doğan Yaser Arafat’ın çocukluğunu geçirdiği ev, İsrail'in Doğu Kudüs'ü işgalinden sonra, ağlama duvarına yer açmak için yıkıldı.

Arafat gençliğinde neşeli ve enerji doluydu. Çevresindekileri kolayca etkileyebilen Arafat, Kahire Üniversitesi'nde okurken, Filistinli Öğrenciler Birliği'nin lideri seçildi. Uluslararası toplantılarda Filistin sorununun sözcülüğünü yapmaya, daha o zamanlar başladı. Üniversiteden sonra, kısa bir süre, Kuveyt'te inşaat mühendisliği yaptı.

1958'de El Fetih'i kurdu. Örgütün, İsrail topraklarına düzenlediği vur-kaç eylemlerinde, bizzat yer aldı. 1967 Arap-İsrail Savaşı'ndan sonraysa, artık bir efsaneydi. Mısır lideri Cemal Abdül Nasır, bu genç adamı desteklemeye başladı. Onu, Mısır heyetinin bir üyesi olarak Sovyetler Birliği'ne götürdü.

İKİ ÖNEMLİ İLKE Böylece adı artık uluslararası arenada da geçmeye başlayan Arafat, bütün Filistin örgütlerini çatısı altında toplayan Filistin Kurtuluş Örgütü'nün başına geçti. İki önemli ilkeye, sıkı sıkıya sarıldı: Bu ilkelerden birincisi, Filistin hareketinin, herhangi bir Arap ülkesinin denetimi altına sokmamaktı. Bu nedenle, Suriye Devlet Başkanı Hafız Esad'la, sürekli karşı karşıya geldi. İkinci önemli ilkesiyse, komünistlerden, radikallere kadar farklı Filistinli grupları birarada tutmaktı. Bunun için de, onların disiplinsizliğe varan davranışlarına göz yumdu.

Filistinli grupların bu disiplinsizliği, Ürdün'de iç kargaşaya yol açtı. Ürdün güvenlik güçleriyle, Filistin örgütleri arasında yaşanan kanlı çatışmalar, tarihe, "kara Eylül" olarak geçti. Filistin Kurtuluş Örgütü, Ürdün'den Lübnan'a taşınmak zorunda kaldı. Ancak, bu gelişme, Lübnan'daki etnik dengeleri bozdu. Patlayan iç savaş, yıllarca sürdü. İsrail, kargaşa içindeki Lübnan'ı işgal etti. Arafat, o günlerde, bugünün İsrail başbakanı, o zamanların savunma bakanı Ariel Şaron'un elinden kurtulmak için, sürekli hareket eden bir araçta yaşamak ve sonunda, Lübnan'dan da çıkmak zorunda kaldı. Arafat'a ve hareketine, bu kez, Tunus kucak açmıştı. Arafat, en yakın arkadaşı Ebu Cihad'ı da, İsrail özel kuvvetlerinin yaptığı bir baskında, Tunus'ta kaybedecekti.

DÜNYANIN KABUL ETTİĞİ LİDER OLMAYA GİDEN YOL

1987'de, Filistinlilerin direnişi, sokağa döküldü. İntifada, yani "direniş" hareketinin en sıcak günlerinde, Arafat, tarihi bir adım attı. 1988'de Filistin Devleti'nin kurulduğunu ilan etti. Bir ay sonra, yine, tarihi açıklamalar yaptı. İsrail'in, "güvenlik içinde var olma hakkını tanıdıklarını", ve "teröre karşı olduğunu", ilk defa söyledi. Bu açıklamadan birkaç saat sonra Amerikan yönetimi, Filistin Kurtuluş Örgütü'nü, Ortadoğu sorununun taraflarından biri olarak tanıdığını ilan etti.
Arafat'ın en büyük hatalarından biriyse, Körfez Savaşı?nda "yanlış ata oynamak"tı. Kuveyt'i işgal eden Saddam Hüseyin'in yanında yer alınca, petrol zengini körfez ülkelerinden gelen ekonomik desteği, bir anda kaybetti.

OSLO ANLAŞMASI VE NOBEL BARIŞ ÖDÜLÜ

Savaştan sonra Ortadoğu'da dengeler değişti. Beyaz Saray'ın zoruyla, Ortadoğu barışı için görüşmeler başladı. Madrid'de açık açık, Oslo'da gizliden gizliye yürütülen görüşmeler, 1993'te sonuç verdi. Oslo'da varılan, Washington'da imzalanan anlaşmayla, İsrail Başbakanı İzak Rabin ve Filistin lideri Yaser Arafat, Nobel Barış Ödülü'ne layık görüldü. Arafat, bir yıl sonra, eskiden gizlice girdiği Gazze'ye, bu kez, Filistin yönetimi başkanı olarak taşındı. Çabaları hep, Filistin devletini kuracak olan nihai anlaşmayı sağlamak içindi.

2002 Şubat ayının ortalarında çıkan bir çatışma yüzünden yine Şaron tarafından ev hapsinde tutulmaya başlayan Yaser Arafat, parkinson hastalığı ile de mücadele etmek zorunda kalıyor.



Yaser Arafat öldü...


Hastane sözcüsü Christian Estripeau, Arafat'ın ''11 Kasım 2004 tarihinde, saat 03.30'da (TSİ 04.30) öldüğünü'' açıkladı. Canard Enchaîné gazetesi Arafat'a ve tıbbi kayıtlarına ulaşabilen bazı kaynakların sızdırdığını iddia ettikleri bilgileri yayımlamıştır. Gazeteye göre, Percy'deki doktorlar Arafat'ın gelişinde kanın içeriğini değiştiren ağır karaciğer lezyonları nedeniyle Arafat'ı hematoloji servisine yatırmış. Lösemi olmadığına kanaat getirilmiş. Aynı kaynağa göre bu siroz teşhisinin açıklanmamasının sebebinin, kamuoyunda genel olarak bu durumun aşırı derecede alkol kullanımıyla bağdaştırılmasıydı. Her ne kadar teşhis alkolik siroz olmasa da, ve Arafat'ın her hangi bir alkol kullanmadığı bilinse de , yine de dedikodu ihtimalleri bulunmaktaydı. Aynı kaynak, Arafat'ın yaşam koşullarının durumu hiç de kolaylaştırmadığını açıkladı. Dolayısıyla hastalığının muhtemel nedenleri çok sayıdaydı, Arafat'ın komaya girmesinin nedeni de sirozun kötüye gitmesiydi. Fransız Le Monde gazetesi doktorların Araft'ın "olağandışı bir kan hastalığı ve karaciğer problemi" olduğunu söylediklerini yazdı.Arafat'ın ölümünden sonra Fransız Savunma Bakanı, Arafat'ın tıbbi dosyasının yalnızca en yakın akrabasına teslim edileceğini açıkladı. Bu kişinin Arafat'ın yeğeni ve Filistin Ulusal Yönetimi'nin BM temsilcisi Nasır el Kudva olduğuna karar verildi, böylece Süha Arafat'ın kocasının hastalığı hakkında sessiz kalması sorunu aşılmaya çalışıldı. Nasır el Kudva'ya Fransız Savunma Bakanı tarafından Arafat'ın 558 sayfalık tıbbi dosyasının bir kopyası verildi.

CENAZE TÖRENİ:

 

Arafat'ın Ramallah'taki mezarı
11 Kasım'da, Paris yakınlarına bir askerî havaalanında Fransız Ordusu Onur Kıtası Arafat için bir cenaze merasimi yaptı. Fransa Cumhurbaşkanı Jacques Chirac "cesaret adamı" olarak tanımladığı bir lidere saygısını göstermek için Arafat'ın cenazesi başında on dakika tek başına saygı duruşunda bulunuldu.Arafat'ın cenazesi ertesi gün Ramallah'ta gömülmeden önce, kısa bir askerî cenaze töreni için Mısır'ın başkenti Kahire'ye getirildi. Cenaze törenine birçok devlet başkanı, başbakan, ve dışişleri bakanı katıldı. Cenaze namazını Mısırlı el Ezher Şeyhi Muhammed Seyid Tantavi kıldırdı.İsrail güvenlik sorunlarını öne sürerek Arafat'ın El Aksa Camii yakınına ya da Kudüs'te herhangi bir yere gömülmesine karşı çıkarak Kahire'de yapılan törenden sonra Arafat Ramallah'taki karagâhına getirildi, merasim binlerce Filistinli tarafından izlendi. Şeyh Taissir Tamimi Arafat'ın islami kurallara uygun olmayacak şekilde tabutuyla gömüldüğünü farkettikten sonra 13 Kasım sabahı tekrar gömüldü. 10 Kasım 2007'de Arafat'ın üçüncü ölüm yıldönümünden hemen önce Mahmud Abbas, Arafat'ın anısına geçici mezarının yakınında yapılan bir anıtmezarın açılışını yaptı.

 

Liderlik Sırları Blog

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder